Bebeği Leyleğin Getirmesi « Adetler ve İnanışlar
Annenin yeni bir bebeği dünyaya getirmesi evin diğer
küçük çocukları için hep şaşırtıcı olur. Kendi bebekliklerini
hatırlayamadıkları için bu sürekli ağlayan, mama bekleyen, özel ilgi
isteyen yeni varlığın nereden ortaya çıktığı, en çok sordukları
sorulardan biridir.
Bebeği leyleklerin getirdiği hikayesinin kökeni Kuzey Avrupa'ya,
İskandinavya'ya kadar gidiyor. Yakın zamanlara kadar doğumlar
evlerde yapıldığından, annelerin diğer küçük çocuklarına yeni gelen
bebeğin nasıl ortaya çıktığını bir şekilde izah etmeye çalışmaları
anlaşılabilir ama leyleğin bu işle ilgisi nedir?
Göçmen kuşlardan olan leylek, yaşam tarzı ile insanların daima
ilgisini çekmiştir. Kuşlara göre uzun sayılabilecek yetmiş yıllık
ömürlerinde, her sene aynı yuvaya dönmeleri, insanlara yakın olarak
evlerin bacalarında yuva yapmaları, tek eşli yaşamları, yavrularını
yuvada uzun süre itinayla beslemeleri, genç yetişkin leyleklerin
ailenin dermansız yaşlı bireyleri ile ilgilenmeleri, onlara yiyecek
temin etmeleri ve korumaları insanlarda saygı uyandırmıştır.
Leylekler sulak yerlerde, bataklıklarda yaşayan kurbağa, yılan,
sıçan, salyangoz gibi hayvanlarla beslendiklerinden ayrıca
faydalıdırlar. Uysal yaradılışları nedeniyle de insanlara kolayca
alışabilirler. Hatta bazı ülkelerde insanlar uğur getirdiklerine
inandıklarından, leylekleri çekmek ve bacaları üstüne yuva
yapmalarını kolaylaştırmak için damlarına kazıklar üzerinde
tekerlekler koyarlar.
Antik Roma devirlerinde insanlar, leyleklerin düşünceli, özverili
yaşam tarzlarından o kadar etkilenmişlerdir ki küçüklerin yaşlı
büyüklerini gözetmeleri konusunda çıkarılan yasalara 'leyleklerin
yasası' adı verilmiştir. Benzer şekilde eski Yunan'da da 'stork' (leylek)
ismi 'storge' olarak 'tabiattaki güçlü sevecenlik' anlamında bir
deyim olarak kullanılmıştır.
Sonuç olarak, Anadolu'da güneyden, Arabistan yönünden geldiği için 'hacı
leylek' diye nitelendirilen, doğum yapılan evin bacasında oturan bu
saygın kuş, yeni doğan bebeğin nasıl geldiğinin çocuklara en şirin
şekilde açıklanabilmesi için anneler tarafından aracı olarak
seçilmiştir.
Kuzey Avrupa'da yüzyıllar boyunca popüler olan bu hikayenin
Avrupa'nın diğer yörelerine ve dünyaya yayılması on dokuzuncu
yüzyılda Danimarkalı ünlü masal yazan Hans Christian Andersen'in
yazdığı masallar sayesinde gerçekleşmiştir.
Leyleklerin ses telleri yeterince gelişmemiştir. Eşlerini çekmek
için gagalarını tıkırdatarak, kanatlarını açıp kaparlar. Yani 'leyleğin
ömrü laklakla geçer' ifadesi haksızdır. Laklak denilen sesler
aslında sevgi sözcükleridir.
Leyleğin bir diğer ilginç özelliği de deniz üstünden uçmaktan
kaçınmasıdır. Sonbaharda Güney Afrika'ya göç eden leylekler
Akdeniz'in üstünden geçmezler. Bir kolu ispanya, Cebelitarık, bir
kolu da Boğazlar, Anadolu üzerinden güneye uçarlar.