RODOS
HEYKELİ
Rodos'un
ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir
kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'lar
Rodos'ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir
medeniyet kurdular.
Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin
oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve
felsefe okulu haline getirdiler. Dor'lar, Makedonya
Kralı Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan
sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran
borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük
bir Helios heykeli yaptılar.
M.Ö.281-280
yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel,
elinde bir meşale tutuyordu. Bu haliyle Newyork
limanındaki Hürriyet Heykeli'ni andırıyordu. Rodoslular
bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı.
Bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler,
bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize
atarlardı. İnanışlarına göre, Şimdiye kadar yapılmış en
yüksek deniz feneri olan 135 metrelik binanın tunç
aynası geceleri 70, gündüzleri 35 kilometre uzaklıktan
görülebiliyormuş. Önce ayna kırılmış, sonra 356daki
depremde üst kısmı yıkılmış. 1302de ve 1323de yaşanan
iki depremde orta kısmı da yıkılmış ve 1500lerde
tamamen yokolmuş. Helios böyle bir arabayla dünyayı
dolaşarak insanları gözetlerdi. Rodos Kolossosu da
denilen bu anıtın heykeltıraşı Lindos'lu Khares'ti.
Lindos, Rodos adasının üç büyük kasabasından
biridir.Üstünde olduğu adadan dolayı Pharos olarak
anılan fener sayesinde İspanyolca, Fransızca ve
İtalyancada deniz fenerine Pharos denir. Deniz
fenerlerinin tasarımı o günden beri hâlâ değişmemiştir.
KRAL MAUSOLEUS'UN MEZARI
Bu mezar,
Kraliçe Artemis tarafından kocası Mausoleus (Mozoles)
için yaptırılmıştır. Karia Kralı Mausoleus, o zamanki
adı Halikarnas olan Bodrum (O zamanlar bu bölge Karia
olarak anılıyordu) bölgesinde, M.Ö. 377-353 yılları
arasında hüküm sürmüştür. Pythea adlı bir mimarın eseri
olan bu mezar bugün ayakta değildir. Ancak, tarihçi
Plinius'un anlattıklarına göre yapılan bir resmi vardır.
Karia krallığından kalma bazı sikkelerin üzerinde de bu
anıtın kabartmalarına rastlanmıştır.
Mezarın kaidesi 25 x 30 metre idi ve İyon stilinde
sütunlarla süslenmişti. Tepesinde 4 atlı bir zafer
arabası bulunuyordu. Basamaklı bir piramit
görünümündeydi. Anıtın tepesindeki savaş arabasında,
Kral Mousoleus ve karısının yanyana oturmuş heykelleri
vardı. Dörtnala sürdükleri atların çektiği o arabayla
unutulmazlığa doğru yol alıyor gibiydiler. Anıtın, araba
heykeliyle birlikte yüksekliği 45 metreyi geçiyordu.
Duvarları kabartmalarla süslüydü. Sütunlar arasında
birçok güzel heykel vardı.
150 yıl kadar önce Mozoleyi meydana çıkaran İngiliz
arkeologları heykel ve kabartmaları alıp gitmişlerdir.
Bu yüzden anıtın yeri bile zor belli olmaktadır. Şimdi
bunlar British Museum'da sergilenmektedir. Bugün Batıda
sanat değeri olan ve anıt niteliğinde bulunan mezarlara
Karia kralı Mousoleus'un adı verilmektedir. Bu anıt bir
depremde yıkılmıştır. Yıkılan sütun ve taşların bir
kısmını, Rodos şövalyeleri başka bir yapıda kullandılar.
OLYMPOS'TAKİ ZEUS HEYKELİ
Eski
zamanlarda Yunanlılar'ın en büyük festivali, "Tanrıların
Kralı Zeus" onuruna düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıydı.
Bugünkü Olimpiyat oyunlarına benzeyen bu müsabakalarda
Anadolu, Suriye, Mısır, Yunanistan ve Sicilya'dan
atletler yarışırlardı. Olimpiyatlar ilk kez M.Ö. 776'da
başladı. Oyunlar 4 yılda bir düzenleniyordu ve Yunan
şehir devletlerinin bütünlüğünü sağlamaya yardımcı
oluyordu.
Yunanlılar,Yunanistan'ın batı kıyısında Peloponnesus
denen bölgedeki Olimpos'ta Zeus adına bir tapınak
yaptırmışlardı. Kutsal oyunlar süresince, şehir
devletleri arasındaki savaşlar kesiliyor ve oyunlar için
Olimpos'a (Olympia) gidecekler için güvenli bir geçiş
imkanı sağlanıyordu. Oyunların yapıldığı yerde bir
stadyum ve kutsal bir koruluk vardı. Yunanlılar ilk
zamanlarda basit bir yapısı olan tapınağın yerine, zaman
içinde oyunların öneminin artmasıyla, yeni ve tanrıların
kralının adına yaraşır bir tapınak yapmak istediler.
Bunun için Elis'li Libon yeni bir tapınak yapmaya
başladı ve M.Ö. 456'da Zeus tapınağı bitirildi. Tapınak
dikdörtgen bir platform üzerine inşaa edilmişti. Binanın
yanlarında yeralan 13 adet büyük sütun, tavanı
destekliyordu.
Her köşede 6 adet sütun vardı. Üçgen şeklindeki
tavan heykellerle doldurulmuştu. Kolonların üzerindeki
pedimentler, Heracles'in heykelleriyle süslüydü.
Tapınağın içerisinde tanrıların kralı Zeus'un görkemli
bir heykeli yeralıyordu. Heykeli, Atina'daki Parthenon
tapınağı için Athena heykelini yapan Phidias yapmıştır.
Heykel tapınağın batı ucuna yerleştirilmişti. 7 metre
genişlikte ve yaklaşık 12 metre yüksekliğindeydi. Zeus,
özenle hazırlanmış tahtında oturur şekildeydi. Başı
neredeyse tavana değiyordu. Sağ elinde zafer tanrıçası
Nike'ı tutuyordu. Sol elindeyse üzerinde çeşitli
metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir
hükümdar asası vardı.
Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli
taşlardan kakmaların bulunduğu Zeus'un oturduğu taht,
heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Üzerinde, Yunan
tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanların oyma
figürleri yeralıyordu. Heykelin derisi fildişinden,
sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Tasarım, bir
ahşap çerçeveye altın ve fildişi levhaların
tutturulmasıyla yapılmıştı. Olimpos'un havası çok fazla
nemliydi. Bu yüzden fildişi levhaların çatlamaması için
tapınağın altındaki özel bir havuzda bulundurulan bir
yağ ile sürekli yağlanıyordu.
Zengin bir Yunanlı tarafından İstanbula getirilen
heykel, 462de çıkan büyük bir yangında tamamen yok
olmuş. Daha sonra 1829da Olimposta heykele ait bazı
parçalar bulunmuş ve Fransaya götürülmüş.Roma
imparatoru Theodosius I, M.S.255 yılında, bir dinsiz
adeti olduğu gerekçesiyle olimpiyatları durdurdu. Daha
sonra zengin Yunanlılar, heykeli Bizans'a taşıdılar.
Heykel, M.S.462 yılında çıkan bir yangında yokoldu.
Olimpos'ta 1829'da Fransızlar tarafından burada bulunan
bazı heykel parçaları Paris'te Louvre müzesinde
sergilenmektedir. Bugün, bölgedeki stadyum restore
edilmiştir. Zeus tapınağıyla ilgili birkaç sütun
haricinde hiçbir şey kalmamıştır. Heykel ise tamamen
yokolmuştur.
BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ
M.Ö. 450'li
yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen
bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir.
Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta,
25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve
4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu
belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın
değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük
heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin
içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a
yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru
yükseliyordu.
Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral
Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir
rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm
süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Bahçeler Nebuchadnezzar'ın sıla hasreti çeken karısı
Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes
kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla
Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke
yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz
ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının
sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir
benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların
akacağı büyük teraslar yaptırdı.
Yunanlı coğrafyacı Strabo'nun M.Ö. birinci
yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde
yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri
çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi
için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve
taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı.
Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir
pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa,
biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük
volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi.
Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu
havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst
seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan
aşağıya doğru akıyordu. Yunanlı tarihçi Diodorus'a göre
bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre
uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.
Ninova'daki Asurbanipal kitaplığında bulunan çivi
yazısı tabletlere göre Babil'de 53'ü büyük, 650'si küçük
olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24
büyük cadde ve 3 kanal vardı. Şehir dörtgen bir plana
göre kurulmuştu. Biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5
kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. Surların
dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.
İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle
Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra
sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara
gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir.
Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin
kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana
çıkarılabilmiştir.
İSKENDERİYE FENERİ
Mısır'da
İskenderiye Limanı'nın karşısındaki Pharos Adası üzerine
yapılmıştı. Romalılar Mısır'ı ele geçirdikten sonra
burada Ptolemaios (Batlamyus) olarak anılan bir devlet
kurmuşlardı. İnşaası M.Ö. 285-246 yılları arasında süren
Fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy-Batlamyus-Soter
ve Ptolemy tarafından yaptırılmıştı. Kaidesi ile
birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz
mermerden yapılmıştı. Tepesinde bulunan, tunçtan
yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan
görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.
Üç bölümden oluşan fenerin mimarı Knidos'lu
Sostratus'tur.
Alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre
yüksekliğindeydi. Orta bölüm, yukarıya doğru giden
rampası olan bir silindir şeklindeydi. Yaklaşık 27 metre
yüksekliğindeydi. Üst bölüm ise silindir şeklindeydi ve
üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı. İskenderiye
Feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam
için kullanılan tek eserdir.
Ayrıca yedi harikanın ve gelmiş geçmiş deniz
fenerlerinin en yüksek olanı da bu fenerdir. Üst kısmı
M.S. 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin
gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde yıkıldı. 1500
yılında ise bu yapıya ait kalıntılar tamamen yok oldu.
Üzerinde inşaa edildiği adadan dolayı Pharos olarak
anılmış ve bu kelime bir çok dile yerleşmiştir.
İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada Pharos, deniz
feneri anlamına gelmektedir. Yıkılmadan önce yapılan
resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine yüzlerce yıldan
beri örnek olmuştur.
KEOPS PİRAMİDİ
Dünyanın
yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser,
Mısır'daki Keops Piramididir. Mısır'ın başkenti Kahire
yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza
Yaylasında bulunmaktadır. Keops Piramidinin yanında
biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri
bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve
firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların
bulunduğu beş piramit daha vardır. Büyük Piramit de
denen Keops Piramidi, M.Ö. 2800 yıllarına doğru hüküm
süren Mısır'ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops'un
mezarıdır.
İkinci büyük piramit, Keops'un kardeşi olan ve O
öldükten sonra firavun olan Kefren'e aittir. Küçük
piramit ise M.Ö. 2500'lü yıllarda hüküm süren
Mikerinos'a aittir. Mısır piramitleri yeryüzündeki
anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların
en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de
"Dünyanın Birinci Harikası" olma niteliğine hak
kazanmıştır. Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi
birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini;
kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde
saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için
yapılmışlardır.
Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden
10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton
ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste
yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan
dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar.
Piramidin iç ortasında,tepeden 100 metre kadar aşağıda
ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası
vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu
odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre
genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik
bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda
daha vardır.
Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları,
piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre
boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır.
Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu
muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin
çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da
Keops'un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara
yerleştirilmiştir.
ARTEMİS TAPINAĞI
Bizanslı
Philon "Babil'in asma bahçelerini, Olimpos'taki Zeus
Heykelini, Rodos Kolossusu'nu, yüksek piramitlerin
kudretli işçiliğini ve Mausoleus'in mezarını gördüm. Ama
bulutlara doğru yükselen Efes'teki tapınağı gördüğümde,
diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim." diye
yazmıştı. Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.Ö.800'lü
yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya
yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis,
Yunan Artemis'iyle aynı değildi.
Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı. Efes Artemis'i ise
belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği
gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı. Bu
eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit
olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki
yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa
edilmiştir. M.Ö.600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret
limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek
taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.
Lidya kralı Croesus, M.Ö.550'de Efes'i ve Anadolu'daki
diğer Yunan şehirlerini fethetti. Bu savaş sırasında
mabet tahrip oldu.
Croesus, mimar Theodorus'a daha öncekilerin hepsini
gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. Yeni tapınak
öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45
metre genişlikteydi. Masif bir çatı, yüzden fazla taş
sütunla destekleniyordu M.Ö. 356'da Herostratus adlı
biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip
oldu. Bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü
heykeltraşı olan Scopas'lı Paros tarafından yeni bir
mabet yapıldı. Romalı tarihçi Pliny'ye göre yeni
tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi.
Tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun
destekliyordu.
İnşaat 120 yıl sürmüştü. Büyük İskender M.Ö.333'de
Efes'e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.
M.S. 57'de St. Paul hristiyanlığı yaymak için Efes'e
geldi. O kadar başarılı oldu ki bundan, şehrin demircisi
ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan
Demetrius büyük bir korkuya kapıldı. Çünkü Demetrius
tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her
yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve
insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini
kaybetmesi anlamına geliyordu. Birlikte ticaret yaptığı
diğer kişileri de yanına alan Demetrius heyecan verici
ve "Yaşasın Efesliler'in Artemisi" diye biten bir söylev
yaptı ve halkı galeyana getirdi. Hemen sonra St. Paul'un
yardımcılarından ikisini tutukladılar. Bunu bir isyan
takip etti.
Sonuçta St. Paul, tutuklanan yardımcılarıyla şehri
terketti ve Makedonya'ya geri döndü. 262'de Gotların bir
akını sırasında büyük Artemis tapınağı yakılıp yıkıldı.
Bir yüzyıl sonra Roma İmparatoru Constantine şehri
yeniden inşaa ettirdi. Fakat hristiyan olduğu için
tapınağı restore ettirmedi. Constantin'in çabalarına
rağmen Efes eski günlerine dönemedi. Çünkü gemilerin
demirlediği liman yokolmuştu. Nehrin taşıdığı alüvyonlar
tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı. Zamanla şehir
sakinleri kenti terkettiler. Mabetin kalıntıları başka
yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı.
British Museum'dan John Turtle Wood 1863'de tapınağı
araştırmaya başladı. 1869'da 6 metre derinlikte,
çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. Bulduğu
heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum'a götürdü.
1904'de yine aynı müzeden D.G. Hograth'ın liderliğindeki
bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin
üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler.
Bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli
etmek için, bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek
sütun dikilmiştir.